top of page
Yazarın fotoğrafıHavva Nur KAN

“İLGİ MANYAĞI” (Sick of Myself) FİLMİNE PSİKANALİTİK AÇIDAN BİR BAKIŞ

Dikkat! Bu analiz spoiler içerir.


Bu yazıda Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli’nin Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde beğeniyle karşılanan ilk uzun metrajı İlgi Manyağı’nı (Syk Pike, 2022) birlikte inceleyeceğiz.




Sanatçı erkek arkadaşı Thomas'ın elde ettiği başarı, 30'lu yaşlarında bir kadın olan Signe'nin kendi konumunu sarsar ve özgüvenini yerle bir eder. Hayatını ilgi çekmek ve merkezde olmak üzerine kurmuş olan Signe, bu beklenmedik durumla sarsılır. Kendini düzeltme ve toparlanma çabasıyla, içine girdiği çıkmaza odaklanarak, hayatını bir tür kurban gibi yaşamaya başlar. Bu zorlu yolculukta, sürekli ilgi çekme, acıma ve sempati toplama çabasına girer, sağlığına zarar vermekten bile çekinmez. İlişkilerinde ağır bir şeklde iletişim ve empati eksikliği olan Signe ve Thomas, birbirlerini anlamadıkları kısır bir döngünün içindedirler.


Her ikisi de hem kendilerine hem de birbirlerine karşı bir körlük içerisindedirler.

Mizahi bir dille keskin narsizm örneklerini sergileyen bu filmde, insan ahlakının sınırlarını zorlayan Signe, başarıların gölgesinde kaybolmamak için dikkat çekme arzusunda olan bir karakter olarak öne çıkıyor. "İlgi Manyağı" ile Borgli anlatısı, modern toplumun çirkin özelliklerini cesurca ve hiciv dolu bir şekilde ortaya koyarak, izleyiciyi düşündürmeye ve güldürmeye yönelik çarpıcı bir deneyim sunuyor.


Bu film, trajedi ile komedi arasında geçiş yaparak izleyicilere 'Signe' karakteri üzerinden kendilerinde bir benzerlik bulma fırsatı sunuyor. İzleyiciler, bu hikaye aracılığıyla kendi yaşamlarını gözden geçirme ve kişiliklerini öz muhasebeye tabi tutma şansı buluyorlar. Film, bireyleri içinde bulundukları modern toplum hakkında eleştirel bir zihinle düşünmeye sevk ediyor.


Film, toplumsal ikiyüzlülüğü ve kendine saplantı ile zarar verme arasındaki çizginin neredeyse bulanıklaştığı narsisizmi ustaca inceliyor. İlgi Manyağı, kendimizi karakterlerle özdeşleştirdiğimiz tipik filmlerin aksine, herhangi bir karakterde kendi yansımamızı görmek isteme dürtüsünün bize rahatsızlık verebileceği bir noktada duruyor. Borgli'nin yaratıcı bir şekilde toplumsal meseleleri ele aldığı ve bu meseleleri filtresiz bir şekilde karakterlere yansıttığı film, göz ardı ettiğimiz gerçekleri gün yüzüne çıkarma ihtiyacını bir kez daha hatırlatıyor.


Kristoffer Borgli; “Gerçeklik, hayallerimiz ve arzularımızla karşılaştırıldığında her daim hayal kırıklığı yaratan bir olgudur.” derken, Signe, inandığı gerçekliğin kendi önceliği için kendinden vazgeçme arzusuyla sarsıldığının farkında değildir.

Toplum tarafından kabul edilme, onaylanma ve ilgi görme isteği, dünyada bulunduğu konumu kaybeden ve varoluşsal sancılarıyla benlik kaygıları taşıyan Signe’yi mantıksal düşünebilme sınırlarının dışına iter. Karakter, konumunu ve yitik özgüvenini tekrar kazanabilmek adına çevresi tarafından acınası bir ilgi odağı olabileceği kurban durumuna kendini sürükler.


Narsisizm ve Psikanaliz


Bebekler, henüz dış dünya ile etkileşim kurma yeteneğine sahip olmadıkları ve ben-öteki ayrımını yapamadıkları için bu enerjiyi yönlendirecek bir dış nesne bulamazlar. Dış çevreye ilgi göstermezler ve onu algılamaktan uzaktırlar. Bu nedenle, bebek için tek gerçeklik kendisidir ve psikanalitik bakış açısına göre bu durum "birincil narsisizm" olarak adlandırılır. Bebek büyüdükçe, bu enerjiyi yönlendirecek dış nesneler bulsa da, bir ölçüde narsisistik kalma eğilimindedir. İşte bu duruma "ikincil narsisizm" denir.


Signe karakteri, birincil narsisizmin ikincil narsisizme sağlıklı bir şekilde evrilmediği bir versiyonudur. Öz sevgiye dair her insanda bulunan doğal durumun ötesinde, patolojik bir durum olarak görünmektedir. Signe'nin yaşadığı narsistik eğilimler, kendisini dış dünyayla sağlıklı bir şekilde ilişkilendirememe ve başkalarının başarıları karşısında duyduğu rahatsızlıkla belirginleşir, bu da onun narsisistik bir yapı içinde sıkışmış olduğunu gösterir.


Signe, Freud'un ifadesiyle, narsistik bir yaralanma deneyimler. Thomas'ın beklenmedik başarısı, onun üzerinde narsisistik bir yara açtığını söylemek mümkün. Thomas'ın aldığı tüm ilgi ve başarı, patolojik bir narsisist karakteri olan Signe için tehdit oluşturan bir durumu simgeler. Özellikle Thomas'ın başarısının kutlandığı toplu akşam yemeğinde, aslında alerjisi olmayan bir yiyeceği sırf insanların ilgisini Thomas'tan kendi üzerine çekebilmek için alerjisi varmış gibi yapması, bu durumu açıkça ortaya koyar. Hatta, sahte bir alerjik reaksiyon bile göstermekten çekinmemiştir, bu da Signe'nin ilgi çekme arzusunun ne kadar güçlü olduğunu gösterir.


Thomas'ın Signe ile devam eden ilişkisi, sağlıksız dinamiklerle belirginleşir ve Thomas'ın başarı elde ettiği her alanda ve ortamda bu dinamikler kendini gösterir. Ancak Thomas da, Signe kadar olmasa da, narsisistik davranışlar ve ilgi odağı olma isteği gösteren bir karakterdir. Bir sahnede dört arkadaş olarak oturdukları masada, Signe ve Thomas ilgi odağı olmak için amansız bir yarışa girişirler. Diğer iki arkadaş, narsisistik davranışlar sergilemeyen bir tavır içinde oldukları için Signe ve Thomas'ı garipserler ve hatta masadan kalkıp giderler. Bu durum, Thomas'ın da Signe gibi normlara uygun davranmadığını gösterir. Bu nedenle, birbirleriyle ilgi için rekabet etmelerine rağmen, günün sonunda hala birlikte olmaya devam etmeleri, ilişkilerinin karmaşıklığını vurgular.

56 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page