Kafa karıştıracak denli anlaşılmaz duygu durumları ya da ruh halleri vardır. Kendimize karşı şeffaf değiliz. Sezgilerimiz, kuşkularımız, önsezilerimiz, belirsiz derin düşüncelerimiz ve tuhaf bir biçimde birbirine girmiş duygularımız var; hepsi de basit tanımlara karşı direnç gösteriyor. Derken, zaman zaman, daha öncesinden hissetmiş olduğumuz ama asla açıkça kavrayamadığımız bir şeye değinen sanat eserleriyle karşılaşıyoruz. Bir resimde, bir eşyada, bir heykelde; kendi düşüncemizin, kendi deneyimimizin, elle tutulmaz, tarifi zor bir parçası alınıp kurgulanıyor ve bize öncesinden daha iyi bir şekilde iade ediliyor, bizler de sonunda kendimizi daha iyi anladığımızı hissediyoruz.
Kişisel kimliğin, zihin ve karakter özelliklerinin yalnızca insanlarda değil, aynı zamanda nesneler, manzaralar, kavanozlar ya da kutularda da keşfedilebileceği fikri kulağa tuhaf geliyor olabilir.
Sanat kendini tanımayı güçlendirir ve çıkan sonucu başkalarına aktarmanın harika bir yoludur.
Başkalarını deneyimlerimizi paylaşmaya ikna etmek ne kadar zordur bilirsiniz; sözcükler kifayetsiz kalabilir. Ilık bir akşam üzeri, göl kenarında yaptığınız gezintiyi, imgelere başvurmadan anlatmayı denediğinizi düşünün. Ne kadar zor değil mi ?
Sanat, kendimizi anlamamıza yardım edebildiği ve kim olduğumuzu başkalarına iletebildiği içindir ki, genelde çevremize hangi sanat eserlerini yerleştirdiğimize dikkat ederiz. Sınırlı bütçelerle bile, iç dekorasyon üzerinde, kimliklerimizi dünyaya iletirken kullanacağımız nesneler üzerinde kafa yorarken çokça vakit harcarız. Evimizi nasıl dekore edeceğimizi dert etmek gibi..
Sanat nesnelerini sadece beğenmeyiz. Ayrıca onlarda bir parça kendimizi buluruz. Onlar kendimizi anlamamıza ve başkalarına gerçekten kim olduğumuzu daha iyi anlatmamızı sağlayan araçlardır.
Comments