![](https://static.wixstatic.com/media/51326c_f11310fafe594bb89e891e55bc93b9ac~mv2.png/v1/fill/w_980,h_980,al_c,q_90,usm_0.66_1.00_0.01,enc_auto/51326c_f11310fafe594bb89e891e55bc93b9ac~mv2.png)
“Saldırganlık eğilimi, uygarlığın önündeki en büyük engeldir,” der Freud.
İnsanın saldırganlığı konusuna onun kadar kadar gözü kara yaklaşan düşünür azdır. I.Dünya Savaşı’nın etkileri henüz dinmediği ve Yahudi karşıtlığı giderek kendini hissettirmeye başladığı bir dönemde yayınlanan Uygarlığın Huzursuzluğu’nda (1929), “İnsan insanın kurdudur. Bu önermeye itiraz etmeye kim cesaret edebilir?” “İnsanlar, sevilmek isteyen nazik yaratıklar değildir,” diye yazar Freud bugün de en az o günkü kadar geçerli olan sözcüklerle.
"daha ziyade, insanlar içgüdüsü saldırganlık olan yaratıklardır.” diye açıklar.
“Bizler düşmanla karşılaşmaya devam ediyoruz… o düşman, kendimiziz. Ne var ki, eğer biz değişemezsek, uygarlığımıza ne olacak?”
Maalesef, bu dusunceye katilamiyorum cunku saldirmayi ogrenen bir canli oldugumuzdan dolayi saldiriyoruz. Kendi iradesine yon verebilen insanoglu istedigi zaman saldirabilir, icgudusel olarak degil, o icgudu nereden geliyor, sormak lazim, ben de soracagim kendime. Bence tartisilmasi gereken onemli bir konu.🖐🏽