top of page

SAVAŞTA AHLAK VE VİCDAN: Freud’un Gözünden Toplum ve Yasa

  • Yazarın fotoğrafı: Havva Nur KAN
    Havva Nur KAN
  • 2 Tem
  • 2 dakikada okunur

🧭 Savaşın Ruhsal Topografyası


Savaş zamanları yalnızca toprakları değil, değerleri de yerinden eder.

Birey gibi toplum da bastırır. Ama bastırılan, zamanla geri döner. Bu geri dönüş yalnızca şiddetle (savaşla) değil; yasanın askıya alınması, vicdanın sarsılması, ve ahlaki çöküşle birlikte gelir.

Freud, bu durumu hem bireysel hem kolektif düzeyde ele alır. Bu yazı, onun savaş, yasa ve üstbenlik kavramlarını izleyerek psikanalitik bir toplumsal okuma sunar.

Freud’a göre savaş, sadece bedenleri değil; yasayı, ahlakı ve vicdanı da yerinden eder.

🧠 Devletin Bilinçdışı da Konuşur


Freud’un Savaş ve Ölüm Üzerine Düşünceler adlı metni, savaş zamanı devletlerin içsel bastırmayı nasıl terk ettiklerini ortaya koyar.

Savaşta yalnızca bireyler değil, devletler de yasa ve ahlaki sınırlardan vazgeçebilir. Enriquez’in deyişiyle:

“Tatmin edilme sabırsızlığı gösteren bastırılmış eğilimleri serbest bırakırlar.”

Devletin üstbenliği askıya alınır; bastırılmış olan, hem birey hem toplum düzeyinde ortaya çıkar.

Freud, bu durumu şöyle tanımlar:

“Gerçekte dünya vatandaşlarımız korktuğumuz kadar derine batmamıştır, çünkü hiçbir zaman inandığımız kadar yükseğe çıkmamıştır.”

Bu, yalnızca savaş zamanlarında ortaya çıkan bir sorun değildir.

Bu söz, uygarlığın üzerine inşa edildiği ahlaki yapının ne kadar kırılgan — hatta çoğu zaman yanılsamalı — olduğunun göstergesidir.



🧬 Toplumsal Üstbenlik: Yasayı Koyup Çiğnemek


Freud’un üstbenlik (superego) kavramı, yalnızca bireysel bir denetleyici değildir.

Toplumlar, devletler ve hatta kuşaklararası ilişkiler de bir “kolektif üstbenlik” üretir. Bu üstbenlik, hem kuralları koyar hem de onların nasıl ihlal edileceğine dair örtük bir izin sistemi geliştirir.


Tıpkı bir babanın çocuğuna koyduğu yasaklara kendisinin tabi olmaması gibi, bazı toplumlar da koydukları kuralları askıya alma hakkını kendilerinde görür.

Bu durum, bireyde suçluluk yaratırken, toplumlarda çoğu zaman meşrulaştırılmış şiddet olarak ortaya çıkar.

⚖️ Vicdan ve Yasa Arasında Sıkışmak


Toplum düzeyinde yasa ve üstbenlik, yalnızca cezalandırıcı değil, aynı zamanda kapsayıcı ve koruyucu bir vicdana da dayanmalıdır.

Ancak bastırma odaklı bir yapı, sadece dışlama, suçlama ve inkâr üretir.

Bu nedenle Freud’un psikanalitik uyarısı, yalnızca birey için değil, bir siyasal düzenin sağlığı için de geçerlidir.


✍️ Yasasızlık Karşısında Vicdanın Yeri


Freud’a göre savaş zamanında bastırılmış olan serbest kalır; uygarlık cilası çatlar, bastırılmış şiddet yüzeye çıkar. Ancak bu yalnızca bireysel bir çözülme değil, kolektif bir ahlaki krizdir.


Toplumları sadece yasalar ayakta tutmaz.

Yasaların bağlayıcılığı, onların vicdanla birleşebilme gücüne bağlıdır.

Bir yasa sadece yazılıysa değil, içselleştirilmişse, yani ahlaki bir çerçeveye oturmuşsa işlevseldir.

Aksi takdirde yasa bir metin, ahlak bir vitrin, adalet ise bir sessizlik olur.


🕊 Sözcükler Anlamlı, Kurallar Bağlayıcı Olmalı


Words must mean something. Rules must be binding. Violations must be punished.” (Prag, 2009)
(Sözcükler bir anlam taşımalı, kurallar bağlayıcı olmalı ve ihlaller cezalandırılmalıdır.)

Bu çağrı, Freud’un psikanalitik analizini tamamlayan etik bir ses gibidir.

Bugün, dünyada savaşlar, yersiz yurtsuzluklar, inkârlar ve yeniden bastırmalar yaşanırken…

Toplumsal sözleşmeyi yeniden kurmanın yolu, yalnızca yazılı yasalarla değil, kolektif bir vicdanla mümkün olabilir.

Yasa sadece yazılı metin değil, aynı zamanda içsel bir yükümlülük, ahlaki bir çerçeve olmalıdır.

Dünya yeniden yasanın anlamını, kelimelerin değerini ve vicdanın kapsamını tartışmak zorundadır. Çünkü:


Yasasız bir dünyada kardeşlik, vicdansız bir düzende barış olmaz.

*Yararlanılan Kaynak: Küçük Farklılıkların Narsisizmi, Bağlam Yayınları

 
 
 

Comments


bottom of page