Değişimin ilk ve öncelikli unsuru, terapistin mevcudiyetidir-- heyecanı, coşkusu ve kişiliğinin gücü. Rollo May (1983) bu mevcudiyetten daha farklı bir açıdan bahseder: Danışanın varlığını tamamen deneyimlemek - belirtilerini ya da sorunlarını değil, özünü.
Terapist ilişkiye net, açık ve dingin halde, acı çeken bir ruhla karşılaşmaya tamamen hazırlıklı olarak gelir. Danışan ise bir akıl hocası, guru, doktor, arkadaş ya da sihirbazla karşılaşmayı bekleyerek gelebilir.
![](https://static.wixstatic.com/media/51326c_1761282a3ec94bf59d5f04d2466e7c48~mv2.jpeg/v1/fill/w_564,h_705,al_c,q_85,enc_auto/51326c_1761282a3ec94bf59d5f04d2466e7c48~mv2.jpeg)
Terapi sürecinde temel tedavi aracımız ilişkidir.
Terapistin sıcaklığı, ilgi dolu tavrı, şefkati ve gücü danışana yansıdıkça kendisini daha fazla keşfetmesi ve yapıcı riskler alması için gereken güven oluşur.
Bir danışanla çalışmaya başlamak o kişiyle haftalar, aylar ve hatta yıllar sürecek bir ilişkiye girme konusunda söz vermeyi gerektirir.
Danışan nasıl davranırsa davransın biz kendimizi ona karşı erişilebilir kalmak, onu anlamaya çalışmak ve ona şefkatle yaklaşmakla yükümlü hissederiz. Danışanın koltuğa oturduğu ilk an derin bir nefes alırız çünkü az sonra olacakların yeni bir ilişkinin başlangıcını teşkil edeceğini biliriz. Bu ilişkide birbirimize yakın hissettiğimiz özel anlar olacağı gibi zorlayıcı anlar da olacaktır. Danışan bazen bize hayranlık duyacak, bazen bizi küçümseyecek, bazen görmezlikten gelecek, bazen bizimle oynayacak ve bazen de bizi sömürmek isteyecektir. Tüm bu süre. boyunca kendi hayatımızda olup bitenlerden - hastalık, doğum, ölüm, mutlu anlar, hayal kırıklıkları- bağımsız olarak her zaman danışan için orada hazır bulunmak zorundayızdır.
Şifacıların insanlardaki hastalığı görmesine, kokusunu ve tadını almasına imkan sağlayan bir “önsezi” geliştirdikleri iddia edilir. Empatinin zirve yaptığı, ilişkinin tamamen kurulduğu, tüm dikkatimizin aradaki diyalogda olduğu, neredeyse danışanın zihnini okuyabilecek, onun ne hissettiğini, ne düşündüğünü, ne söyleyeceğini, ne yapacağını önceden kestirebilecek hale geldiğiniz terapi odasındaki deneyimlerde de benzer bir algı sentezi söz konusudur.
Alıntı: JEFFREY A. KOTTLER
“On Being a Therapist” (Terapist Olmak Üzerine)
Bence bu konuda cok daha fazla yazi yazilmasi gerekiyor cunku danisan kisi tamamen bagimli halde olup durumu algilayamadan terapiyi sonlandirabilmesi cok yuksek ihtimal, zaman kaybini minimum seviyelere indirmek terapistlere, uzmanlara hastalari kuvvetli bilgilendirmeleriyle maximum fayda saglayacagini dusunuyorum.