top of page
Kitaplar













KÜTÜPHANE

Notes_210425_164709.jpg

KENDİYLE DOST OLMAK
HAYATI NASIL KOLAYLAŞTIRIR ?

YAZARI: WILHELM SCHMID

Kendiyle dost olmak, kendini sevmek mi demektir? 
İkisi arasında bilinçli bir tercih yapılabilir mi? 
Kendiyle dost olan kişinin başkalarıyla ilişkileri bundan nasıl etkilenir?
Kendine bedenen ve ruhen özen göstermek, kişinin kendisiyle ilişkisinde neden hayati bir rol oynar?
Sınırlarını, gücünü ve imkanlarını bilmenin kişiye katkısı nedir? 
Hayat amacını keşfetmenin, kişisel değerlerini ve alışkanlıklarını tanımlamanın, yara ve travmalarıyla yüzleşmenin kendiyle dost olmakla nasıl bir bağı vardır?

KENDİYLE DOST OLMAK

Başkalarıyla ilişkimizde, zaman zaman mola alabilir, araya mesafe koyabilir, hatta gerekirse karşımızdakinden tamamen vazgeçebiliriz. Oysa kendimizle ilişkimizde bunların hiçbiri mümkün değildir. Benliğimizle günün 24 saati, yılın 365 günü beraber yaşamak zorundayızdır, son nefesimize kadar. İyi de olsa kötü de olsa, bize aittir. O halde bu zorunlu ilişkiyi dostluğa dönüştürmek, daha huzurlu, daha mutlu, daha doygun bir hayat sürmenin anahtarı olarak görülebilir.

Kendiyle dost olan insan mükemmel olmamaktan incinmez.

Kendini bilen, ama yine kendini seven birisidir.

Kendiyle alay edebilmek ve özeleştiri yapabilmek, ona yabancı değildir. Bazen düştüğü aptallıklara kıs kıs güler, başka türlü yapsaydı çok daha iyi olacak bazı şeylerle ilgili kendini affeder. Kendi kendiyle ilişkisinde daimi bir ahengin hüküm süreceği rüyasını görmez, dolayısıyla bazen tutarsızlığa düşmek de bir felaket olmaz onun için: “Bunu kendi içimde halletmem lazım” der. Ara ara kendine mesafe koymak, ona zor gelmez: “Nasıl da saçmaladım orada!” Hatalarını ve zaaflarını açık seçik görür. 


Kendi üzerine sürekli derinlemesine düşünmek, insanın kendisini daha iyi anlamasını, benliğini daha iyi hissetmesini sağlar, böylece insan kendi kendisiyle empati kurar. Bu temelde başkalarıyla empatimiz de gelişir, onlara daha fazla anlayış gösterir, onların ne hissettiğini daha iyi hissedebiliriz. 

Kendiyle dost olmanın odağı ve püf noktası, kendi için dertlenmek ve kendine özen göstermektir. 


Daha fazlası kitapta..

İKİLİ İLİŞKİLERDE
DUYGUSAL MANİPÜLASYON

Narsist bir partnerle yüzleşmek

Basit küçük manipülasyonlar çiftlerin gündelik hayatlarının bir parçası olsa da, "narsistik sapkınlık" biçimini aldığında önemli bir soruna dönüşür.

Narsist partner kendi iktidarını yerleştirmek ve eşini kendi istediği kişiliğe büründürmek için baştan çıkartıcı, kurnazca yollara başvurur. Günümüzde gitgide daha sık rastlanan bir ilişki modeli haline gelen narsistik manipülasyon ilişkileri bu kitabın konusunu oluşturuyor.

Pascale Chapaux-Morelli ile Pascal Couderc, İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon'da somut vakalar üzerinden giderek partnerine hayatı zehir eden narsist manipülatörü inceliyorlar ve onun ortaya çıkışında rol oynayan toplumsal ve psişik etkenleri tartışıyorlar.

Ardından mağdurlara eğilerek, bu kişilerin kendilerine yeni bir hayat kurabilmeleri için içinde bulundukları bağımlılık durumundan çıkmalarına yardımcı olacak öneriler getiriyorlar.

Notes_210502_172758.jpg

İKİLİ İLİŞKİLERDE DUYGUSAL MANİPÜLASYON

Bu kaynagi nasil buldum nasıl okuma listeme ekledim hatırlamıyorum. Ama sebebi her neyse kütüphanemde olmasına minnettarım. Psikanalitik bir bakışın kişisel gelişim tadıyla nasıl birleştiğine kitabın satırlarını okurken ben de şahit oldum. Kitap psikanalitik gözlükle çift ilişkilerine bakarken kolay okunan dili sayesinde çift ilişkilerinin içerisindeki dinamikleri de apaçık bölümler halinde anlatıyor. 


Hayatınızın bir yerinde sizi önceleri pamuklar gibi saran ve şahane hissettiren, ama daha sonradan sürekli eleştirilere boğarak,size kendinizi kötü ve değersiz hissettiren,yalnızlaştırmaya iten biri olabilir.Bu kitap tam da o dönemde kurtarıcınız olmuş olabilir.Bazı şeyler uzaklaştıkça daha net, daha berrak görünür derler,ne de iyi söylemişler. Narsisist olmakla, narsisistik kişilik bozukluğuna sahip bir birey olmak arasında çok fark vardır. Narsisist insan kendini ukala olarak addeden gözle görülebilecek ölçüde belirgin davranış kalıpları olan insandır.Oysa narsisistik kişilik bozukluğuna sahip bir insanla karşılaştığınızda bunu anlamanız hikayenin sonuna gelene kadar belli olmayabilir,üstelik bunun zekanızla veya davranışları düzgün gözlemlemekle de alakası yoktur .Narsisistik birey size önce bulutların üzerinde bir yer gösterir, sizi oraya ait olduğunuza ve bunun ancak onunla mümkün olduğuna inandırır. Sonra da sizi o buluttan aşağıya fırlatır hem de hiç acımadan;Hem de kısacık bir zaman diliminde. Daha sonrasında ise ızdırap başlar,sürekli eleştiriler,kendinizi yetersiz görmeniz için söylemler( üstelik bunu o kadar ustalıkla yapar ki sizi bunları düzeltmenin kendi iyiliğiniz için olduğuna inandırır) ve sizi yalnızlaştırmya çabalar.onun ne yaptığını farkettiğinizde birden davranışları değişip iyi olmaya başlar ve siz de acaba dersiniz ve şans üstüne şans verirsiniz belki de...

Oysa Narsisist bireyin empati yeteneği doğuştan yoktur,adı üzerinde bu bir kişilik bozukluğu,sizin üzülmeniz,kendinizi anlatma çırpınışlarınızın onun için ''dırdır''dan başka bir farkı yoktur.Çünkü sadece kendini diğerlerinden üstün gören,her şeyi yapma hakkını sadece kendine veren bireydir o.Herkesin hayatının bir zamanında karşılaşabileceği kişidir,ister arkadaş,ister sevgili olarak.Bu kitapta gerçek hikayelerden yola çıkarak, bu durumdayken ciddi profesyonel bir yardım yardımıyla nasıl kurtulabileceğinizin yolları anlatılıyor. Mutsuz birliktelik sandığınız durum belki de sizin hatanız sonucu değildir..kim bilir belki de narsisistik bir bireyle birliktesinizdir.

Yalnız olmadığınızı, hiçbir şeye boyun eğmek zorunda kalmayacağınızı ve daima bir yerlerden yeniden başlanabileceğini bilin.

Kitapta; ilişkilerde manipüle edilen "kurban" ve manipüleci kişinin psikolojik alt yapıları, eksiklikleri, çok açık ve anlaşılır bir sekilde anlatılıyor. İçinde olunan iliskinin/ evliliğin boğduğu, bir seylerin ters gittiği hissinin doğduğu evrelerin yapısını, iki tarafin tutumlarının belirginliği ve bunun sebeplerini, kopma ve kopamama süreçlerinin sancılarını ve en güzeli neler yapılabileceğini bizlere şunmuş. 


Bir kadın ve erkek ilişkisinin sağlıksız olmaya başladığı noktada size sorunun ne olduğunu gösterebilir. Daha da önemlisi hiçbir sorunu olmadığını düşündüğünüz duygusal ilişkinizi sağlam bir şekilde gözden geçirdiğinizde bir çok gerçeği gözlerinizin önüne serebilir. 

Sanırım kitabın tek sorunu bilimsel bir araştırma olması sebebiyle çok daha kısa bir şekilde anlatılabilecek cümlelerde yapılan kelime kalabalıklarının yoruculuğuydu. 

Bakalım siz kitapta neler bulacaksınız..

Keyifli okumalar

Open Book_edited.jpg
Notes_210630_000449.jpg

KAÇIRDIKLARIMIZ

YAŞANMAMIŞ HAYATA ÖVGÜ

Bu kitaptan ne çıkarıyorsunuz değil,
bu kitap sizi neyin içinden çekip çıkarıyor?

İnsan okuyarak neyden uzaklaşmak istediğini keşfedebilir.

Beklediğimiz biri vardır ama o kişi gelene kadar beklediğinizin o olduğundan haberiniz yoktur. Daha öncesinde hayatınızda bir şeyin eksik olduğunun farkında olun ya da olmayın, istediğiniz kişiyle tanıştığınızda o farkındalığa erişirsiniz. Psikanalizin bu aşk hikayesine katacağı fikir ise şudur; Aşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişsinizdir -- yoktan değil, zira hiçlikten hiçlik çıkar, ama yaşanmış veya arzulanmış deneyimlerimizden. O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır; onu bunca zamandır beklemiş olduğunuz için ezelden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir, ama aynı zamanda size gayet yabancıdır. “Tanıdık yabancı kişilerdir onlar…”Fakat bu basit hikayede oldukça dikkat çekici bir unsur var: Rüyalarınızı süsleyen bu kişiyle tanışmayı ne kadar istiyor, umut ve hayal ediyor olursanız olun onu özlemeye ancak onunla tanıştıktan sonra başlarsınız. Bir nesnenin yokluğunu (ya da başka bir şeyin yokluğunu) hissetmek için onun varlığı gerekli gibidir. O gelmeden önce bir tür hasret duyuyor olabilirsiniz, ama yokluğunun yarattığı hüsranı tüm gücüyle hissetmek için önce onunla tanışmanız gerekir.Neyin noksan olduğunu bulmanın amacı onu yerine koymaktır; en azından, bir yoksunluğu gidermenin ilk aşaması neden yoksun olduğunun keşfedilmesidir.“Hepimiz bir şeyleri seçmekle başka şeyleri kaçırdığımız hissine kapılırız zaman zaman. Bir hayatı seçmekle başka hayatlardan mahrum kaldığımızı düşünürüz. Psikanalist ve yazar Adam Phillips’in kitabının adı bu kaçınılmaz ve içinden çıkılmaz duruma atıfta bulunuyor.” Kitap zengin bir içeriğe sahip. Tragedyaların(yaşamın acıklı ve hüzünlü yönlerini ortaya koyan manzum tiyatro eserleri) özellikle Shakespeare’ın eserleri üzerinden anlatımlara, Freud’un analizlerine ve bir çok kişiden yaptığı alıntılara yer vermiş. Anne-baba, çocuk üzerinden anlatımlar. Çocukken yaşananların, öğrenilenlerin yetişkinlik dönemine etkileri.Hüsran Üzerine, Kavrayamamak Üzerine, Yanına Kâr Kalmak Üzerine, Çıkıp Gitmek Üzerine, Tatmin Üzerine, Deli Rolü Üzerine bölümlerinden oluşuyor. “Neden illa ki bir şeyleri anlamak, kavramak isteriz? Nasıl olur da yaşamadığımız deneyimler hakkında, yaşadığımız deneyimlere kıyasla daha çok şey biliyormuş gibi görünürüz?”Sorular serpiştirilmiş onlara cevaplar aranıyor. Bazen cevaplardan çok oluyor sorular. Beni düşünmeye iten her kitap ayrı cezbediyor. Hüsran ve kavrayamamak bölümlerinde düşündüm en çok. Çizdiğim cümleler, yazılanların kendi içimde oluşturduğu etkiler, ilk hislerim, çocukluk dönemim... Merak edenlere tavsiyemdir.

Image by Jazmin Quaynor

KENDİNE AİT BİR ODA

VIRGINIA WOOLF

İngiliz Dili ve Edebiyatının Victoria çağındaki önemli yazarlarından ve feminist akımın öncülerinden biri olan Virginia Woolf (1882-1941), “Kendine Ait Bir Oda” isimli eserinde kadının toplumdaki varlığını ele alırken cinsiyet düzleminde sorgulama içine girmiş, kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın verdiği acıları tüm ruhunda hissederek erkek egemen toplum yapısı hakkında sayısız kere düşünmüştür.

kendine ait bir oda1.png

Woolf’un kitabında keskin bir kılıç gibi ortaya koyduğu gerçeklik tek bir kadına ait değildi. Burada Woolf, tüm kadınları ve tüm kadın kimliklerini temsil ediyordu. Kütüphaneye alınmayan tüm kadınlardı aslında. Ataerkil toplum yapısının ön planda tutulduğu toplum yapısında kadınların maruz kaldığı adaletsizlik ve eşitsizlik duygularını gözler önüne seriyordu. Sırf kadın olduğu için bilge karakteri göz ardı edilen ve toplumda yok sayılan kadın, cinsiyetçi ön yargılardan dolayı hem üniversite eğitimine devam edemiyordu hem de kendi özel yaşamında kamusal bir alan olan kütüphanede kitaplarla buluşamıyordu. İhtişamlı kütüphane binası önünde solup giden bir kadın figürünü ele alıyordu Woolf. Fiziksel olarak engellenen kadının zihnine de ket vurulabilir miydi? Kadının bilgiye ve bilgi merkezlerine erişim hakkının elinden alınması, kadının eğitim hayatındaki en büyük engellerden biriydi. Woolf’a göre kadınlara hayatın her alanında kendi iradeleri ile hareket hakkı tanınmalıydı. Kadınlar ev sınırları içindeki rollerinin dışına çıkarak kamusal ve sosyal yaşamda da hareket etme ve kendini ifade etme hakkında sahip olmalıydı. Woolf, “Kendine Ait Bir Oda” eserinde dışardalık kavramına da vurgu yaparak dışarıda olmanın kadınların toplumsal sorunları daha iyi bir şekilde fark etmesini sağlayacağını düşünmüştür. Kadın ancak dışarıda bırakıldığında sorgulayıcı ve meraklı kimliğini ön plana çıkarabilirdi ve dışarda bırakıldığında içeride olmanın verdiği mahkumiyetle ilişkili sorunları sorgulayabilirdi. Woolf eserindeki satırlarda kadınların gücünü sembolize ediyordu, kadının hem kendine ait odasının hem de kütüphanesinin olmasının önemini vurgulamıştır. Kadın ancak bu şekilde toplumun aktif parçası olabilirdi ve tüm benliği ile var olabilirdi. Kadınların ötekileştirilmeden ve farklı bir kimliğe tabi tutulmadan entelektüel özgürlüğe sahip olması gerektiğini belirtmiştir. Woolf, sınırlılıklar ve ön yargılardan bağımsız bir ortamda kadının yetilerini kullanabileceğini ve toplumsal varlığına anlam katacağını belirtmiştir. Woolf’un kadın hareketini desteklemesi ve kadın hareketinin öncülerinden biri olması hem kadın edebiyatı çalışmalarına hem de kadınlara yönelik kütüphane faaliyetleri oluşturulmasına sonsuz katkıda bulunmuştur. “İstediğiniz kadar kütüphanelerinizi kilitleyin, ne kadar kapınız, ne kadar sürgünüz olursa olsun, zihnimin özgürlüğüne ket vuramazsınız.” V.W.

Kadınları korumaktan vazgeçmeniz lazım, onları farklı işler ve farklı uğraşlarla baş başa
bottom of page